Kadın Yaşamdır, Direniştir…

Şubat ayının son günü Türkiye’nin gündemine Suudi Arabistan’nın başkenti Riyad’da yapılan bir seminer afişi girdi.
2014 yerel seçimlerine Hatay’ın Defne ilçesinde Türkiye Komünist Partisinden belediye başkan adayı olan gazeteci Sevra Baklacı’nın Twitter hesabından paylaştığı afişle gündeme taşınan olay, birçok kişi ve çevrenin tepkisini topladı. Tepki toplamasına topladı ama sadece tek bir elden servis edilmişçesine aynı kalıpla verilen” bir afiş haberi” olmaktan öteye gitmedi.
Özellikle son yıllarda birçok aydını, akademisyeni, gazeteciyi, STK yöneticilerini ve hatta politikacıları olmayacak bir suni gündemi enine boyuna, ciddi ciddi günlerce tartışırken izliyorum ( kendimi ve arkadaşlarımı da tabii ki) ve nasıl oluyor da tartışma düzeyi her geçen gün daha da aşağıya çekilen bu oyuna bu denli dahil ediliyoruz diye düşünüyorum. Mutlaka bu halin bir açıklaması psikiyatride, sosyolojide ve ilgili bilim dallarında vardır ve nasıl üstesinden gelebileceğimize dair de….
Konumuz bu değil bugün ama bir gün bunu da konuşmalıyız derim…
Söylemek istediğim bu afiş haber de Türkiye’nin kısa süreli gündemlerinden biri olarak zamanda yerini aldı.
Aslında bu yazı bir 8 mart yazısı olacaktı hala da olacak ama bu habere de değinmemezlik edemedim açıkçası. Seminer konusu ve başlığının saçmalığı sabit,yani yukarıda bahsettiğim türden bir tartışma zemini.
Baklacı’nın aktardığına göre, 23 Şubat tarihinde yapılan seminerde, kadının varlığı hatta ne olduğu tartışılmış “Kadın İnsan mıdır” başlığı altında ne yazık ki seminerin içeriğine ve varsa sonuç bildirgesine ulaşamadım. Ancak Fahd El Ahmedi isimli bir kişinin(!) verdiği seminerin, “Yaratıcılık Eğitimi ve Danışmanlık Akademisi” isimli bir yapı tarafından organize edildiği ve bir etkinlikler zincirinin halkası olduğu anlaşılıyor. Konunun saçmalığının yanı sıra kapitalizmin alfabesinde yer alan reklamın iyisi kötüsü olmaz düsturunun ve son moda “danışmanlık hizmeti” kavramının Suudi Arabistan’da da karşılığının olması dikkat çekici.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Suudi Arabistan’da eşitlik mücadelesinin ilk adımları atılıyor olsa da evrensel insan hakları ve eşitlik talebiyle mücadele eden bir grup kadın var.
Nihayet gelelim gündemimize; 8 mart Dünya Kadınlar Günü…
Son yıllarda ülkemizin, hukuk ve demokrasi, insan hakları, demokratik hak ve talepler, özgürlükler, eşitlik , kardeşlik gibi yaşamsal ana damarları hoyratça parçalanmakta. Siyasette kullanılan eril şiddet dili ve öfke pratikte de kendisini gösteriyor. Herkes öfkeli ve tehditkar. Savaş sınırlarımızın hemen ötesinde değil artık sınırdan içeriye girdi,gittikçe bizi de kaplayan kapkara bir koza, kabuk…
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aylardır insanlar ölüyor sayılarını bilmiyoruz. Geçen ay Ankara’da yapılan eylemde kaç kişi öldü? Suruç’ta 34 mü 37 miydi ölen gençler? Ankara’da Ekim ayında yapılan barış mitinginde bomba patlamıştı hani ardarda 2 tane kaç kişiydi ölen? Peki mesela 2014 yılında 1886 işçinin, 2015 yılının ise 9 ayında 1317 işçinin öldüğünü hatırlıyor muyuz? Mesleklerinin fıtratı olması nedeniyle…
Kadınlığın fıtratında da bazı şeyler var. Her daim bir erkek tarafından şiddet görmesi. Bazı istatistikler 2010-2015 yılları arasında yaklaşık 1150 kadının uğradığı şiddet nedeniyle öldüğünü gösteriyor. Failler her zaman erkek; baba, kardeş, dede, amca, kuzen, koca, sevgili, oğul(?), damat… hatta eskiler bile sizi öldürebilir; eski koca, eski sevgili…
Peki şiddetin türleri ne ? İlk akla gelenler, taciz, tecavüz, tehdit, aşağılama, dayak ve elbette sayılabilen olanı cinayet. Kadınları isimlerinden, kimliklerinden sıyırıp sayılar haline getirmek istemem ama şiddetin boyutu için önemli ne yazık ki sayılar.
Eril devlet dili ne kadar şiddetlenirse kadının uğradığı şiddet de o kadar artıyor. Devlet bir yandan “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası” ile sözde kadını korumak isterken erkekler kadınları sistemli bir şekilde sonuçlarını bilerek öldürmeye devam ediyor. Nedir söz konusu sonuçlar;
Pişmanlık, mahkemedeki iyi hal, kravat, erkeğin kışkırtılması, aldatmak, erkekliğine hakaret edilmesi… uzadıkça uzar ve erkek bu muhtelif nedenlerin hafifleticiliği ile gayrete gelirler.
Tüm bu şiddetli ve sistematik cinsiyetçi kıyım karşısında kadınlar özellikle son yıllarda DİRENİŞ saflarında konumlandılar ki her zaman hayatlarının bir parçasıdır direniş kadınların.
Kadınlar savaşa karşı barışı haykırarak,
HES’e karşı yeşili savunarak,
İş hayatında emek ve hak gasplarına karşı eşit işe eşit ücret diyerek,
Tacize tecavüze erkek şiddetine karşı yaşam alanlarını terk etmeyerek ,
160 yıllık mücadele ile kazandıkları ve hak ettikleri yaşam ve her şey için dayanışıyor ve direniyorlar.
Ecz. S. Ferda GÖÇENER